Gözlerini gri gökyüzünde gezdirdi. Güneşli bir gün olmasını
umuyordu oysa. Güzel bir gün batımı bile olabilir düşüncesiyle fotoğraf
makinesini yanına almıştı. Boşu boşuna yük ettim makineyi kendime diye geçirdi
içinden bu esnada deniz ile gökyüzü arasında ki ufuk çizgisini ayırt etmeye
çalışıyordu öylesine iç içe geçmişlerdi ki normal bir zamanda keskin bir
şekilde bir birinden ayrılan deniz ve gökyüzü bir bütün olmuştu. Denizdeki
balıkçı tekneleri gökyüzünde yüzüyordu adeta. Dayanılmaz bir uçma isteği hissetti
yüreğinde yanaklarında süzülen rüzgârı hayal edebiliyordu. Bir kuş olsaydım
yapacağım son şey yere konmak olurdu dedi ama yanındakilerin hiç biri duymadı
dediklerini. Pek bu dünyaya ait değil gibiydi zaten boşlukta asılı kalmış gibi
elinde olmaksızın bir yerlere akıyordu. Mutluymuş gibi, eğleniyormuş gibi,
huzurluymuş gibi, dertsizmiş gibi yaşıyormuş gibi yapıyordu nefes bile
almıyordu aslında alıyormuş gibi yapıyordu. Maksat dostlar alış verişte olsun
derler ya o hesap.
Arkasından gelen ses ile irkildi “Daha ne kadar gökyüzüne
bakacaksın? Yol ver de geçelim.” Yüzünde eğreti duran bir gülümsemeyle özür
dileyerek evli olduğunu düşündüğü çifte yol verdi. Göz ucuyla adamın sinirli
olduğu her halinden belli olan yüzüne baktı. Suçluluk hissetti hep böyle oluyordu
nedense başkalarının yerine üzülüyor, suçluluk duyuyordu.